İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Sendikalar, uzak durulması gereken yapılar mıdır?

Psikolojik harp; muhatapların düşünce, duygu, tavır ve davranışlarını değiştirmek, yönlendirmek, kontrol altına almak, onları yılgınlığa ve umutsuzluğa sürüklemek için örtülü bir şekilde uygulanan yöntemlerin tümüne verilen addır. Bireysel ve toplumsal zihnin istenen yöne kanalize edilmesi maksadıyla toplumsal algı manipüle edilir.
15 Temmuz 2016’da yaşanan ülkeyi işgal kalkışması, milletimizin dirayeti ve kararlı duruşuyla akamete uğratılmış, hainlerin hevesleri kursaklarında kalmıştır. Köklü devlet tecrübesiyle Türkiye, bu belanın da üstesinden gelecek ve yoluna devam edecektir. Emeğiyle yaşayan milyonların temsilcisi konumundaki sendikalardan çok küçük bir yüzdeye tekabül eden terör örgütleriyle irtibatlı sendikaların kapatılması sonrasında yaşanan gelişmeler dikkat çekicidir. FETÖ’cü sendikalar üzerinden neredeyse tüm sendikalara yönelik şüphe oluşturma, üyelerin gönlüne korku salma, sendikaların uzak durulması gereken yapılar olduğu yönünde kara propaganda ile yakın veya uzun vadede sendikalara üye olanların başlarının belaya girebileceği kaygısı ve paranoyası yayılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye’de maskeli teröristlerin amaçları için araçsallaştıracağı yerler sadece sivil toplum kuruluşları ile sınırlı değildir. İllegal ve gayrimeşru hareketler dün olduğu gibi, bugün de başta devlet olmak üzere çeşitli yapıları ele geçirmek, bunları kendi emellerine alet etmek isteyeceklerdir. Sırf bu yüzden mesela devleti kötülemek, devletin itibarını sarsmak nasıl yersizse, sivil toplum kuruluşları olan sendikaları da aynı şekilde karalamak, zan altında bırakmak büyük bir haksızlıktır.
FETÖ, PKK, DAEŞ gibi terör örgütlerine karşı haklı ve kararlı bir mücadele verilirken, farklı seslerin kıstırılmasına, susturulmasına; meşru dairede örgütlenmiş sivil toplum kuruluşlarının hedefe konulmasına, itibarsızlaştırılmasına, lekelenmesine izin verilmemelidir. Hainlerle savaşımda hukuk devleti zemini, masumiyet karinesi ve kanunilik ilkesi terazisinde ve hukuk önünde hesaplaşmaya gayret edilmelidir. Bu haklı davanın kişisel/kurumsal hesaplaşmaların ve darbe fırsatçılarının elinde yargısız infazlara dönüştürülmesine imkan verilmemelidir.
Tüm dünyada sendikal hareketler, sosyal adaletin zayıfladığı bir iklimde, bireyciliğin yalnızlaştırdığı, güçsüz bırakılmış emekçilerin örgütlenmesi sayesinde ve hak mücadelesinin önemli bir toplumsal aygıtı olarak doğmuşlardır. Sendikal organizasyonlar varlıklarıyla demokratik bir denetim ve katılım mekanizması fonksiyonu icra ederler. Bu topraklarda yaşayan kamu görevlileri, sendikal örgütlenme hakkına yasal temelde 1965 yılından bu yana sahiptirler. Bu tarihten günümüze çalışanların ortak ekonomik, sosyo-kültürel, özlük, mesleki hak ve menfaatlerinin geliştirilmesi ve korunması yönünde sendikal faaliyetler sürdürülmektedir.
Toplumun birikmiş ihtiyaçlarının karşılanması ve sosyal sorunların çözülmesi, yönetişimkatılım ve demokratik ilkelerle mümkündür. Sendikaların başını çektiği sivil toplum örgütlerinin rahat nefes alabildiği, korkusuzca teşkilatlanabildiği ve üyelerinin haklarını savunabildiği bir kamu yönetiminde milletin sosyal enerjisi berhava olmaz ve yer altına inmez.
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında devlette ve toplumda yaşanan sarsıntının bizlere hatırlattığı hakikat;devletin varlık sebebinin milletin huzuru ve refahı olduğu gerçeğidir. Milleti hizmetkarı olarak gören devlet anlayışları tarih kitaplarında kalmıştır. Hukukun üstünlüğü, vicdan, merhamet ve insaf prensiplerinden sapmadanacelesiz, telaşsız, ferasetli, sağduyulu, titiz ve basiretli bir akılla hareket edilmesi halinde adil bir devlet inşasının mümkün olduğuna olan inanç her daim diri kalacaktır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın