İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Engelliler Haftasını Kutlamalıyız, Ama nasıl !

10-16 MAYIS ENGELLİLER HAFTASINI KUTLAMALIYIZ. AMA NASIL?

Takvimde özel gün ve haftalar arasında yer alan Engelliler Haftası; çoğu kişi tarafından kutlanan bir haftadır. Bu yazıyı kaleme alırken amacım, tabi ki kutlayan kişileri eleştirmek değildir. Çok değil birkaç yıl önce bir yetkilinin, tekerlekli sandalyeye oturarak sokakta dolaşması ve engelli bireylerin ne denli zorluk yaşadığını göstermeye çalışmasıydı Engelliler Haftası. Yaşanan zorlukların anlaşılması için birkaç dakikalığına onlar gibi yaşamaya çalışmak tek düze bir harekettir. Bu haftayı kutlamak için; öncelikle toplumsal eşitliğin sağlanmış olması gerekir. Engelli bir bireyin sabah işine gitmek için herkes gibi evinden çıkıp otobüse binebildiği, herkes gibi okuluna gidebildiği, ayrımcılığa uğramadan ve etiketlenmeden sokaklarda dolaşabildiği, herkes gibi doğmak, yaşamak haklarına sahip olduğu gün; engelli bireyler ve aileleri bu haftayı kutlayacaklardır. İnsanların eşit haklara sahip olduğu zamanlarda ve mekanlarda elbette kutlanacak bir şeyler vardır. Ancak biz; eğitimde, emek gücüne katılımda, hayatı idame ettirmede, sosyal hayata katılımda onlarca soruna sahipken, görünen o ki; kutlamak için uzun yıllar bekleyeceğiz.

Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere; 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun, engelliliğe dayalı doğrudan ve dolaylı ayrımcılığı yasaklar. Erişilebilirlik, eğitim, istihdam, rehabilitasyon ve habilitasyon alanlarında alınacak önlemlere işaret eder. Anayasa’nın 10. Maddesine 2010 yılı referandumu ile ilave edilen cümle ‘’Çocuklar, yaşlılar ve engelliler için alınacak önlemler eşitlik ilkesine aykırı değildir’’ der. Bu ifade Devlete yüklenen yükümlülüklere değil, dezavantajlı bireylerin temel hak ve özgürlükleri eşit ve hakkaniyetli kullanımında karşılaşılan güçlüklerin ortadan kaldırılması için alınacak önlemlere işaret eder. Pozitif ayrımcılığın gereği alınacak her türlü önlemin ve engelli bireylere verilen her türlü hakkın eşitliği bozmayacağına işaret eder. Oysa gerçekte toplum olarak pozitif ayrımcılığı algılamamız hiç de böyle değildir. Ne yazık ki toplumumuzda; engellilerin yaşam hakkı başta olmak üzere; eğitim, sağlık, istihdam ve kendilerini özgürce ifade etme haklarını eşit bir şekilde kullanımlarını sağlayacak önlemlerin maddi ve manevi külfet olarak eşitliği bozduğu algısı yerleşiktir.

Engelli olmayanların engelli bireyleri; ‘’ kendi yaptıklarını yapamayan, kendi düşündükleri gibi düşünemeyen, kendileri gibi konuşamayan, kendileri gibi göremeyen, yürüyemeyen’’ olarak kabul görme eğilimi vardır. Bu nedenle insanlar kendileri gibi olmayanları dışlarlar. Engelli bireylerin yaşadıkları sorunların temelinde de bu ön yargılar vardır.

Engelliliği önleyici ve sağlığı koruyucu tedbirlerin yetersizliği, savaşlar, terör, akraba evlilikleri, sağlıksız beslenme, yoksulluk ve kazalar nedeniyle engelli nüfusu hızla artmaktadır. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın dediği gibi; ‘’engelliler dünyanın en büyük azınlığıdır, orantısız derecede yoksullar ve sağlıksızdırlar’’. Yapılan düzenlemelerin hayata geçirilmesinde ve kullanımında yaşanan sorunlar, engelli bireylerin daha da engelli hale gelmesine neden olmaktadır. Yaşanan bir sorun başka bir sorunu da beraberinde getirmektedir. Eğitime erişimde sorun yaşayan bir birey, meslek edinememekte, böylece istihdam hakkını kullanamamaktadır. Engelli bireylerin çoğunlukla düşük ücretle çalıştıkları bir gerçektir. Bu sorunların beraberinde yoksulluğu getirmesi de kaçınılmazdır.

Engellilik; aileyi, çevreyi ve tüm toplumu etkileyen bir durumdur. Bu nedenle yapılacak iyileştirmeler aileyi, çevreyi ve tüm toplumu iyileştirecek, toplumun refahını artıracaktır. Maliyeti ne olursa olsun, sorunların çözüme kavuşturulması için her türlü önlem alınmalıdır. En başta engelli bireylerin sosyal hayata katılımını sağlayacak erişilebilirlik önlemlerinin artık tamamlanmış olması gerekir. 2005 yılında yürürlüğe giren 5378 sayılı Yasada, önlemlerin alınması için işaret edilen sürenin bitmiş olduğu düşünülürse; geçen 10 yılda erişilebilirlik adına çok yol alınamadığını herkesin kabul etmesi gerekir. Erişilebilirlik İzleme ve Denetleme Komisyonları etkin çalışmalı, engelli bireylerin bu konudaki şikayetleri dikkate alınmalıdır. Önlem almayan yerel yönetimlere, kurum ve kuruluşlara yasada belirlenen cezai yaptırımlar uygulanmaya başlanmalıdır. Bu ülke erişilebilir olmadıktan sonra engelli bireylerin toplumsal hayata tam ve etkin katılımı mümkün olmayacaktır.

Sorun alanlarına bakıldığında, istihdam sorunun da varlığını sürdürdüğü görülmektedir. Son yıllarda engelli istihdamının artırılmasına rağmen hala engelli kontenjanlarının çoğu boştur. ‘’Kadrolara uygun engelli yoktur’’ ifadesi kontenjanların neden boş kaldığını göstermektedir. Meslek sahibi, kariyer yapmış engelli bireylerin azlığının sebebi de ortadır. Eğer eğitim hakkı sorunsuz kullanılır her engelli birey bir şekilde eğitimini tamamlayabilirse, ağır engelli bireyler ve üniversite mezunu olanlar özel olarak korunur istihdamları sağlanırsa, halen çalışıp görevde olan ancak görevde yükselme haklarını kullanamayanların önü açılırsa; kontenjanlar nitelikli elemanlarla dolacaktır. İş gücüne hakkaniyetli katılımla birlikte engelli istihdamı artacak, böylece son yıllarda artan sosyal yardımların miktarı da azalacaktır.

Sorunlara çözüm aranırken; engelli bireylerin ve ailelerinin ifade ettikleri önemsenerek, sorunlar belirlenmeli ve politikaların yapılmasında bu ifadeler dikkate alınmalıdır. Sorunlar ve çözümler bireysel düzeyde ele alınmalı, derdini anlatmaktan kaçınan, sessiz kalan muhtaç kesim gözden kaçırılmamalıdır. İhtiyacı olan her engelli birey; sadece kendi geliri olup olmadığı gözetilerek engelli maaşını alabilmelidir. Hane geliri hesabında; gıda, ısınma, barınma, giyim gibi temel ihtiyaçlara ait giderler gelirden düşürülmeli, gelir getirmeyen ev, arsa, araba gibi malların raiç bedellerinin gelire dahil edilmesi uygulaması iptal edilmelidir. Sosyal inceleme; insanların özel hayatının gizliliğinin korunması ilkesi gözetilerek yapılmalı ve sosyal yardımlar hak edene hakkaniyetli bir biçimde dağıtılmalıdır. Bununla birlikte; eğitim almak, meslek sahibi olmak, kendi hayatını idame ettirmek isteyen engelli bireyler, ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda desteklenerek sorunlardan arındırılmalıdırlar.

SİME-SEN Engelliler Komisyonu olarak; engelliliğe karşı ön yargıların yok edilmesini sağlamak, başta çalışma hayatında olmak üzere, her alanda engelli bireyler adına hak savunuculuğu yapmak üzere çalışmaktayız. Engelliliğe dayalı ayrımcılığın yasal bir suç olduğunu, toplumun her kesimine duyurmak da görevimizdir. Komisyon olarak, farklıkların toplumsal kabulünün sağlanmasında eğitimin önemli bir yere sahip olduğuna inanıyor, eğitimin her basamağında engelliliğe yönelik farkındalık oluşturulması için; MEB tarafından müfredat düzenlemesi yapılması gerektiğini savunuyoruz. Sorunların çözümünde başlangıç noktamız da budur.

Bu yıl yine Engelliler Haftasını kutlamıyoruz. Yaptığımız etkinliklerle; sorun çözücü mevkide olanların, sorunları dinlemeye algılarının açık olduğu bu hafta, kendimizi onlara ifade etmeye çalışıyoruz. Sorunlarımızı çözüm önerileriyle birlikte anlatıyoruz. Duymak isteyen mutlaka duyacak, bilmek isteyen bilecek, anlamak isteyen de anlayacaktır. Dilerim gelecek yıl ve sonrasındaki yıllarda eşit yurttaşlar olarak, daha engelsiz bir dünyada sizlerle birlikte Engelliler Haftasını kutlayabiliriz.

FARKLILIKLARLA ZENGİNLEŞEN BİR DÜNYADA İNSANCA YAŞAMAK UMUDUYLA…

Ayşe SARI
Sivil Memurlar Sendikası (SİME-SEN) Engelliler Komisyon Başkanı
simesen.org.tr

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın